2.07.2012

Yasin Suresi Meali




439


1-Ey  Efendi /Ey Nebî /Ey kâmil insan!
2-[Şuna] şâhittir ki bu hikmetli Kur’an

3-Sen, kesinlikle [elçilik vazîfesiyle] gönderilenlerdensin
4-[Rabbinin] dosdoğru yolu üzerinde/Kur’ân’ın peşindesin

5-[Ki o hikmetin kaynağı olan Kur’an],
    İndirilmiştir, sonsuz kudret ve merhamet sâhibi tarafından.

6-Gâfil olan bir toplumu, (onunla) caydırasın diye [küfürden]
    Ki ataları /peşlerine takıldıkları da, caydırıldıydı [ya hani önceden]

7-Onların ekserîsi hakkında şu söz, cidden oldu gerçek:
    “[Ne kadar inzâr edersen et], bunlar îmân etmeyecek.”

8- Hâliyle  geçirdik biz de boyunlarına demir halkalar;
    Öyle bukağılar ki, tâ çenelerine kadar dayanırlar.
    (Bu yüzden), başlarını bir türlü eğememekte/Allâh’a kul olamamaktalar.

9-Önlerinden ve arkalarından da birer set çektik
    Böylece, (kalp) gözlerini , (sanki) perdeledik
    Artık görememekteler; [görüşlerini engelledik].

10-Kendilerini caydırsan da caydırmasan da, (onlar açısından) fark etmez
      [Îlâhî kelâmı göz ardı ettikleri müddetçe], hiçbiri îmâna gelmez /Allâh’a güvenmez.

11-[Allâh’a] adayabilirsen adarsın sen ancak, sâdece şunları
      Bu Zikr’e /yani Kurân’a, [cân-ı gönülden] tâbî olanları
      Ve kendisini görmedikleri halde, Rahmân’a derin saygı duyanları
      Bağışlanma ve değerli bir ödülle, [doğru yola] sevk et sen onları.

12-Kesinlikle biziz biz
      Ölüleri biz diriltiriz
      Önden yolladıkları ve geriye bıraktıkları eserlerini kaydederiz.
      [Zâten] biz, her şeyi, İmâm-ı mübîn’de /Kaynak Kitap’ta zapt ederiz.


440
13-Onlara, mâlum şehir (Antakya) halkını(n hikâyesini) mesel ver
      Hani göndermiştik ya oranın halkına da peygamberler

14-Evet, vaktiyle biz onlara iki elçiyi birden gönderdik
      Onlar o ikisini de yalanlayınca, elçileri bir üçüncüsüyle destekledik
      Elçiler oranın halkına dediler ki: “Bakın biz,
      Size Allah tarafından gönderilen elçileriz.”

15-Söylendiler: [Hayır]! Siz sâdece bizim gibi bir beşer türüne mensupsunuz
      Rahmân size hiçbir şey indirmediği halde, siz [bizlere] yalan söylüyorsunuz

16-Rabbimiz bilir ki,  şüphesiz biz size gönderildik elbet
17-Üzerimize düşen vazîfe, sâdece tebliğ  etmekten ibâret

18-Söylendiler: “Siz, kesinkes bize uğursuzluk getirdiniz;
      Şâyet bu iddianıza ânında bir son vermezseniz,
      Hiç çâresiz  sizi recmederiz /öldüresiye taşa tutarız
      Ayrıca sizi, keyfimizce, elem verici bir cezâya çarptırırız.”

19-Dediler: “Kendinizden kaynaklanmakta sizin uğursuzluğunuz;
      (Ne yâni), size öğüt veriliyor diye mi [mutsuzsunuz]?
      Yoo! Siz (gerçekten de) haddi /çizmeyi aşan bir topluluksunuz.”

20-O  şehrin en ucundan bir mert erkek koşarak geldi
      Ve: “Ey kavmim! Bu elçilere [mutlaka] uyunuz” dedi

21-“Uyunuz bunlara ki, sizden (dünyevî) bir karşılık beklemiyorlar;
       Hem (zâten kendileri de) dosdoğru yolu izliyorlar.”

22-“Üstelik ben, niye kulluk etmeyeyim ki, beni [hücrelere] bölen [Rahmân’]a;
      (Zâten) eninde sonunda, hepiniz döndürülecek değil misiniz Ona?”

23-O Rahmân’ın yanı sıra edinir miyim ben hiç, başka ilâhlar?
       [Rahman dururken, sahte ve güçsüz tanrılara ne gerek var]?”
       Hem Rahman bana bir zarar vermek istese, onla bana, ne şefaat edebilirler;
       Ne de beni, [kâfirlerin cayır cayır yanacağı o cehennemden] kurtarabilirler.”

24-“İşte o zaman da ben,
       Olurum elbette âşikâr  bir sapıklığa düşen.”

25-“Ben kesinlikle îmân ettim, [sizin şirk koştuğunuz O] Rabbinize
        (Gelin) dinleyin beni! [Tâbî olun size gönderilen bu elçilerinize]

26-[Bu adamcağız hemşerileri tarafından hunharca katledildi]
      [Rabbi tarafından] kendisine: “Haydi gir cennete” denildi
      [Cennete girer girmez kendi kendine şöyle  söylendi]:

27-“Ah!  Keşke bilseydi halkım, Rabbimin beni bağışladığını
       Bilselerdi keşke, beni saygın kimselerin arasına kattığını.”



441
28-Arkasından, halkının üzerine semâdan bir ordu indirmedik
      Zâten indirecek de değildik
      [Zîrâ, onları hemen helâk etmek istemedik]

29-(İsteseydik), sâdece bir sesleniş (işlerini bitirmeye) yeterdi
      Yediden yetmişe hepsi o  anda küle döner /savrulur  giderdi

30-Yazıklar olsun şu kullara
     Gark olsunlar pişmanlıklara
     O kullar ki, ille ve ille
     Alay ederlerdi kendilerine gelen her elçi ile.

31-Kendilerinden önce nice kentleri yok ettiğimizi görmüyorlar mı?
      Hiçbirinin kendilerine dönüp gelemeyeceklerini [bilmiyorlar mı]?
32-Yarın hep birlikte huzurumuza çıkarılacaklarını (düşünmüyorlar mı)?

33-Bir âyettir onlar için, arzın [önce] ölmesi
      [Sonra] bize âittir o toprağın diriltilmesi
      Ve beslendikleri ürünlerin, o yerden bitirilmesi.

34-Oradaki hurmalıklardan ve bağlardan oluşan bahçeleri biz yaptık
      Oradaki gözelerden [kaynayan hâlis suları] biz fışkırttık/biz akıttık.

35-Yesinler diye o toprağın ürünlerinden
      Bir de o ürünlerden, kendi elleriyle îmâl ettiklerinden
      Şükretmemeleri için, var mı hâlâ bir neden?

36-Şânı ne yücedir yaratıcının; şu yeryüzünde yetişen bütün bitkileri
      Yanı sıra, bizzat kendilerini ve henüz bilmedikleri diğer tüm çiftleri.

37-Gece de onlar için bir âyettir
      (Bizim sınırsız kudretimize bir işârettir)
      Gündüzün aydınlığını, soyup çıkarırız biz o geceden
      [O zaman] kendileri, karanlığa gömülüverirler ânîden.

38-Güneş de bir âyettir /o da öyledir
     O, kendi yörüngesinde akıp gitmektedir
     Güneşin bu seyri, En Yüce’nin ve her şeyi bilenin bir takdîridir
     (Yânî sınırlarını, ölçülerini, kanunlarını, Onun belirlemesidir)

39-Ay da öyledir
     [O da insanlar için bir âyet /bir işâret /bir mûcizedir]
      Biz ona menziller tayin ettik; [ay, sürekli o konakları dolaşır durur]
      Sonunda o, eski ve eğri hurma salkımı gibi kavisli bir hâle iâde olur.

40-Ne güneş, aya kavuşup çarpabilir
      Ne de gece, gündüzü geçip onu örtebilir
      Her biri, [ayrı] bir yörüngede/rotada hareket etmektedir.



442
41-Yine âyettir onlar için, (insan) nesillerini dolu gemi[ler]de taşımamız
42- Kezâ, (havada ve suda), binebilecekleri benzeşik taşıtlar yaratmamız

43-Şâyet dilersek biz,
      Onları (sulara batırıp) boğabiliriz
      İşte o zaman, hiç kimse imdatçıları olamaz
      Hiçbiri, (oracıkta boğulmaktan) kurtarılamaz.

44-Ancak şu şık başka; onlara merhamet etmişsek,
      Kendilerini bir süre daha yaşatmak istemişsek.
     
45-Yüz çevirdiler; kendilerine: “Önünüzdekilerden ve arkanızdakilerden sakının” denildiğinde,
      “Sakının ki, (ilâhî) merhamete nâil olabilesiniz” diye bildirildiğinde;
46-Ayrıca, Rablerinin âyetlerinden herhangi bir âyet kendilerine geldiğinde.

47-“Allâh’ın size verdiği rızıktan (yoksullara da) sarf edin” dendiğinde kendilerine,
      Dediler ki: “Allâh’ın, dilediği takdirde pekâlâ doyuracağı kimse[ler]den bize ne?
      “[Ey yoksul müdâfiî Müslümanlar]! Tabiatıyla siz,
      [Bu tavrınızla], tam bir şaşkınlık içinde değilsiniz de nesiniz?”

48-[Yine] dediler ki: “Siz sâdık kimselerseniz sözünüze,
      O (dirilme ve yargılanma) vadi ne zamandır, hadi söylesenize bize?”

49-[Anlaşılan o ki ] onlar, kendilerini ansızın enseleyecek bir sesten başka bir şey beklemiyorlar
      [Neyden yaratıldıklarına bakmaksızın, yüce yaratıcılarına karşı], esaslı bir hasım kesiliyorlar.

50-[Son Saat] o kadar ânî gerçekleşecek ki, [panikleyecekler]
      (İşte o an), ne vasiyet edebilecekler
      Ne de âilelerine geri dönebilecekler
51-Derken sûr’a üflenecek; [yeniden dirilecekler]
      İşte o anda, kabirlerinden çıkıp Rablerine seğirtecekler
52-Ve: “Eyvâh! Bizi yattığımız yerden kim kaldırdı” diyecekler
       (Bu sorunun cevâbını yine kendileri verecekler):
       “Rahmân’ın bize vaat ettiği demek ki buymuş,
        Demek ki, peygamberlerin her söylediği doğruymuş.”

53-İşte bunların olup bitmesi, bir tek sese bakar
      [Ölüler merkadlerinden derhal ayağa kalkar]
      Hepsi, toplu vaziyette hızla huzurumuza çıkar.
             

  54-İşte o gün hiç kimseye zerre kadar dahî haksızlık yapılmaz
       Hiç birisi, yaptıklarının hâricinde bir suçla cezâlandırılmaz.


443
55-0 gün cennet halkı, zevk ve sefâ ile meşgul olacaklar
56-Eşleriyle birlikte gölgeliklerde süslü sedirlere uzanacaklar
57-Cennette nice zevkler /taze yemişler tadacaklar
      Üstelik, canlarının çektiği her şeye kavuşacaklar
58-Rahmeti sonsuz Rabbin, “mutlu yaşayın” hitâbına muhâtab olacaklar

59-[Rab buyuracak]: Ey mücrimler /ey bize tutanlar kafa (77)
      Bugün, geçin bakalım (şöyle müminlerden) ayrı bir tarafa

60-“Ey Âdemoğulları! Ben [zamanında] sizinle ahitleşmemiş/sözleşmemiş miydim?
      Şeytana kulluk etmeyin; çünkü o sizin apaçık düşmanınızdır (dememiş miydim)?
61-(Size: “Sâdece) bana kulluk edin” diye (emretmemiş miydim)?
       “Dosdoğru yol bu yoldur işte” diye yol göstermemiş miydim?
62-(Gördünüz) işte, düşmanınız olan şeytan,
      Saptırdı sizden birçok nesli [dosdoğru yoldan]
      (O zaman) neredeydi aklınız /gitmiş miydi baştan?

63-Size vaat edilen cehennem, işte budur
      (Bu azap, akıl etmemenizin bir sonucudur).

64-Küfretmenizin neticesi olarak,
      Bugün ateşe destek verin; (çıra gibi ateşi tutuşturarak).

65-O gün, mühür basarız mücrimlerin /suçluların ağızlarına
      Bizimle elleri konuşur, ayakları da tanıklık eder kazandıklarına

66-Biz (insanların iyi ile kötüyü ayıramamalarını) isteseydik,
      (Gerçeği) görme melekelerini tümüyle yok ederdik.
      0 vakit, (doğru) yoldan (çıkmak için) yarış ederlerdi
      [Pekî] bu vaziyetteyken, (gerçeği) nasıl göreceklerdi?

67-Evet; eğer (irâdelerini ellerinden almak) isteseydik,
      Onları, bulundukları yere çivilerdik
      Güçleri, onları ne ileri götürebilirdi
      Ne de geri döndürebilirdi.

68-Kimin ömrünü uzatırsak /artırırsak yaşını
      Yeteneklerini kısar /tersine çeviririz yaratılışını
      Hâlâ mı akılları ermiyor /düşünmüyorlar mı sonunu başını?
69-Biz şiir öğretmedik On’a
      Doğrusu ihtiyâcı yok buna(Yenbeğıy:35/38)
      O’[na vahyedilen] ancak bir Zikir /bir îkaz [Kitâbı]dır
      Açık ve açıklayıcı bir Kur’an’dır [ki, Yüce Rabbin hitâbıdır].
      NOT: ŞİİR, ASLINDA EN ÇOK O’NA YAKIŞIR.  Ama, O’na her şey FURKAN’la fark ettirildiğinden, başka ŞİİRE/ŞUURA ihtiyacı yoktur. O, HİKMET ehlidir. “Şiir, hikmetlerle doludur” kelâmının sahibidir.
*Diri yaşamayı  tercih eden kişi, Kur’an’la ikâz edilsin/onunla uyarılsın
70-Ki diri/akıllı-anlayışlı kişi, [küfürden arındırılıp, îmâna] o Zikir’le  adanılsın, *adak edilsin
     Kâfirler hakkındaki o söz/“îmân etmezler” tespiti de, Kur’an’la açığa çıksın. *gerçekleşsin
Kıstas: ŞÜKÜR ve KÜFÜR, Ona buna bağlanış veya ondan bundan ayrılış değil; Kur’an’a bağlanış veyâ Kur’an’dan ayrılış…


444
71-Evcil hayvanları onlar için yarattığımızı sanki görmüyorlar?
     Bizim eserimiz olan o davarlara [sâyemizde] sâhip bulunuyorlar.

72-Onları, biz boyun eğdiriyoruz kendilerine
      Bu sâyede biniyorlar kimilerine
      Kimisinin de (etlerinden) yiyorlar
73-Daha başka şekillerde de yararlanıyorlar
      Meselâ (sütlerini sağarak) içecek elde ediyorlar
      Hâlâ mı şükretmiyor /hâlâ mı itaat etmiyorlar?

74-(Şükretmek bir kenara), Allâh’ın dışında da ilâhlar ediniyorlar
      Onların, kendilerine yardım/şefaat edeceklerinden ümitleniyorlar

75-Yok hâlbuki (o sözde ilâhların) bunlara yardım edebilecek güçleri
      Aksine, kendileri (o sahte ilâhların) hazır kıta /emre âmâde askerleri

76-Sözleri seni üzmesin /takma kafana [hakkında] söylediklerini
      İyi biliriz biz, hem [kalplerinde] gizlediklerini, hem de [dilleriyle] îlân ettiklerini

77-[Nankör] insan, Kendisini bir spermden yaratığımızı sanki bilmiyor?
      [Buna rağmen bize karşı] esaslı bir hasım kesiliyor]
78-Kendi yaratılışını unutuyor da, (aklı sıra) bize misâl veriyor
      Kalkmış: “Şu çürüyüp dağılmış kemikleri kim diriltebilir ki” diyor

  79-Söyle ona. “Onu ilkin kim yarattıysa, işte  O diriltir
      Zîrâ Allah, yaratmanın her türlüsünü ziyâdesiyle bilir.

80-O öyle bir yaratıcıdır ki, [cihanda yoktur eşi]
     Çekişen yeşilden /oksijenden, var eden odur ateşi
     [Ateş yakmaya] yeltendiğinde içinizden herhangi bir kişi
     Yalnız onunla /yani bu oksijen sebebiyle tutuşturabilir o ateşi

81- Gökleri ve yeri yaratan [O Yüce Varlık]
      Kendileri gibisini yaratırken, çeker mi darlık?
      Bilâkis [bu iş, Ona göre çok daha kolaydır]
      O, her şeyi bilen mükemmel bir yaratıcıdır.

82-Bir şeyi (yaratmak) istediğinde, ona sâdece OL der
     Onun “ol” dediği her şey, derhal oluş sürecine girer

83-SÜBHAN’dır /mükemmeliyetle donanımlı, noksanlardan arıdır
     Her şeyin mülkiyeti kendi tasarrufunda /bizzat elinin altındadır
     Nihâyet /eninde sonunda hepiniz,
     Sâdece O Sübhân’a döndürüleceksiniz.


Düzenleyen Abdurrahman Durdu hocamızdır.
Dileyen arkadaşların Yasin Suresi Meali sayfasına girerek yorumlarını bırakabilirler.

Bilhassa gelecek yorumarı merak ediyoruz, zahmet olmazsa konu altından yorumlarınızı eksik etmeyiniz.
Teşekkür ediyoruz.


Bursevi Yönetici

Marmara Üniversitesi - İşletme bölümü sonrasında sigortacılık sektörüne adım attı. Sektörün önde gelen brokerlık şirketlerinden birinde uzman sigortacı. Öğrendiğini ve bildiğini paylaşmayı seviyor. Hay Aksi adına sevdiği, çalıştığı her alanda içerik üretiyor.

2 yorum:

  1. Rabbim yazandan da paylaşandan da faydalanandan da razı olsun:)

    YanıtlaSil
  2. Allah razı olsun değerli kardeşim.

    YanıtlaSil

HayAksi Yorum Bölümüne Hoşgeldiniz . .

Yazılar hakkındaki yorum ve eleştirilerinizi buradan yapabilirsiniz . .

Yorum Yaparken;

Küfürlü, argo, seviyesiz, aşağılayıcı yorumlarda bulunmayınız . .

Aksi durumunda biliniz ki yorumunuz yayınlanmayacaktır . .