439
1-Ey Efendi /Ey Nebî /Ey kâmil insan!
2-[Şuna] şâhittir ki bu hikmetli Kur’an
3-Sen, kesinlikle [elçilik vazîfesiyle] gönderilenlerdensin
4-[Rabbinin] dosdoğru yolu üzerinde/Kur’ân’ın peşindesin
5-[Ki o hikmetin kaynağı olan Kur’an],
İndirilmiştir, sonsuz kudret ve merhamet sâhibi tarafından.
6-Gâfil olan bir toplumu, (onunla) caydırasın diye [küfürden]
Ki ataları /peşlerine takıldıkları da, caydırıldıydı [ya hani önceden]
7-Onların ekserîsi hakkında şu söz, cidden oldu gerçek:
“[Ne kadar inzâr edersen et], bunlar îmân etmeyecek.”
8- Hâliyle geçirdik biz de boyunlarına demir halkalar;
Öyle bukağılar ki, tâ çenelerine kadar dayanırlar.
(Bu yüzden), başlarını bir türlü eğememekte/Allâh’a kul olamamaktalar.
9-Önlerinden ve arkalarından da birer set çektik
Böylece, (kalp) gözlerini , (sanki) perdeledik
Artık görememekteler; [görüşlerini engelledik].
10-Kendilerini caydırsan da caydırmasan da, (onlar açısından) fark etmez
[Îlâhî kelâmı göz ardı ettikleri müddetçe], hiçbiri îmâna gelmez /Allâh’a güvenmez.
11-[Allâh’a] adayabilirsen adarsın sen ancak, sâdece şunları
Bu Zikr’e /yani Kurân’a, [cân-ı gönülden] tâbî olanları
Ve kendisini görmedikleri halde, Rahmân’a derin saygı duyanları
Bağışlanma ve değerli bir ödülle, [doğru yola] sevk et sen onları.
12-Kesinlikle biziz biz
Ölüleri biz diriltiriz
Önden yolladıkları ve geriye bıraktıkları eserlerini kaydederiz.
[Zâten] biz, her şeyi, İmâm-ı mübîn’de /Kaynak Kitap’ta zapt ederiz.
440
13-Onlara, mâlum şehir (Antakya) halkını(n hikâyesini) mesel ver
440
13-Onlara, mâlum şehir (Antakya) halkını(n hikâyesini) mesel ver
Hani göndermiştik ya oranın halkına da peygamberler
14-Evet, vaktiyle biz onlara iki elçiyi birden gönderdik
Onlar o ikisini de yalanlayınca, elçileri bir üçüncüsüyle destekledik
Elçiler oranın halkına dediler ki: “Bakın biz,
Size Allah tarafından gönderilen elçileriz.”
15-Söylendiler: [Hayır]! Siz sâdece bizim gibi bir beşer türüne mensupsunuz
Rahmân size hiçbir şey indirmediği halde, siz [bizlere] yalan söylüyorsunuz
16-Rabbimiz bilir ki, şüphesiz biz size gönderildik elbet
17-Üzerimize düşen vazîfe, sâdece tebliğ etmekten ibâret
18-Söylendiler: “Siz, kesinkes bize uğursuzluk getirdiniz;
Şâyet bu iddianıza ânında bir son vermezseniz,
Hiç çâresiz sizi recmederiz /öldüresiye taşa tutarız
Ayrıca sizi, keyfimizce, elem verici bir cezâya çarptırırız.”
19-Dediler: “Kendinizden kaynaklanmakta sizin uğursuzluğunuz;
(Ne yâni), size öğüt veriliyor diye mi [mutsuzsunuz]?
Yoo! Siz (gerçekten de) haddi /çizmeyi aşan bir topluluksunuz.”
20-O şehrin en ucundan bir mert erkek koşarak geldi
Ve: “Ey kavmim! Bu elçilere [mutlaka] uyunuz” dedi
21-“Uyunuz bunlara ki, sizden (dünyevî) bir karşılık beklemiyorlar;
Hem (zâten kendileri de) dosdoğru yolu izliyorlar.”
22-“Üstelik ben, niye kulluk etmeyeyim ki, beni [hücrelere] bölen [Rahmân’]a;
(Zâten) eninde sonunda, hepiniz döndürülecek değil misiniz Ona?”
23-O Rahmân’ın yanı sıra edinir miyim ben hiç, başka ilâhlar?
[Rahman dururken, sahte ve güçsüz tanrılara ne gerek var]?”
Hem Rahman bana bir zarar vermek istese, onla bana, ne şefaat edebilirler;
Ne de beni, [kâfirlerin cayır cayır yanacağı o cehennemden] kurtarabilirler.”
24-“İşte o zaman da ben,
Olurum elbette âşikâr bir sapıklığa düşen.”
25-“Ben kesinlikle îmân ettim, [sizin şirk koştuğunuz O] Rabbinize
(Gelin) dinleyin beni! [Tâbî olun size gönderilen bu elçilerinize]
26-[Bu adamcağız hemşerileri tarafından hunharca katledildi]
[Rabbi tarafından] kendisine: “Haydi gir cennete” denildi
[Cennete girer girmez kendi kendine şöyle söylendi]:
27-“Ah! Keşke bilseydi halkım, Rabbimin beni bağışladığını
Bilselerdi keşke, beni saygın kimselerin arasına kattığını.”
441
28-Arkasından, halkının üzerine semâdan bir ordu indirmedik
Zâten indirecek de değildik
[Zîrâ, onları hemen helâk etmek istemedik]
29-(İsteseydik), sâdece bir sesleniş (işlerini bitirmeye) yeterdi
Yediden yetmişe hepsi o anda küle döner /savrulur giderdi
30-Yazıklar olsun şu kullara
Gark olsunlar pişmanlıklara
O kullar ki, ille ve ille
Alay ederlerdi kendilerine gelen her elçi ile.
31-Kendilerinden önce nice kentleri yok ettiğimizi görmüyorlar mı?
Hiçbirinin kendilerine dönüp gelemeyeceklerini [bilmiyorlar mı]?
32-Yarın hep birlikte huzurumuza çıkarılacaklarını (düşünmüyorlar mı)?
33-Bir âyettir onlar için, arzın [önce] ölmesi
[Sonra] bize âittir o toprağın diriltilmesi
Ve beslendikleri ürünlerin, o yerden bitirilmesi.
34-Oradaki hurmalıklardan ve bağlardan oluşan bahçeleri biz yaptık
Oradaki gözelerden [kaynayan hâlis suları] biz fışkırttık/biz akıttık.
35-Yesinler diye o toprağın ürünlerinden
Bir de o ürünlerden, kendi elleriyle îmâl ettiklerinden
Şükretmemeleri için, var mı hâlâ bir neden?
36-Şânı ne yücedir yaratıcının; şu yeryüzünde yetişen bütün bitkileri
Yanı sıra, bizzat kendilerini ve henüz bilmedikleri diğer tüm çiftleri.
37-Gece de onlar için bir âyettir
(Bizim sınırsız kudretimize bir işârettir)
Gündüzün aydınlığını, soyup çıkarırız biz o geceden
[O zaman] kendileri, karanlığa gömülüverirler ânîden.
38-Güneş de bir âyettir /o da öyledir
O, kendi yörüngesinde akıp gitmektedir
Güneşin bu seyri, En Yüce’nin ve her şeyi bilenin bir takdîridir
(Yânî sınırlarını, ölçülerini, kanunlarını, Onun belirlemesidir)
39-Ay da öyledir
[O da insanlar için bir âyet /bir işâret /bir mûcizedir]
Biz ona menziller tayin ettik; [ay, sürekli o konakları dolaşır durur]
Sonunda o, eski ve eğri hurma salkımı gibi kavisli bir hâle iâde olur.
40-Ne güneş, aya kavuşup çarpabilir
Ne de gece, gündüzü geçip onu örtebilir
Her biri, [ayrı] bir yörüngede/rotada hareket etmektedir.
442
41-Yine âyettir onlar için, (insan) nesillerini dolu gemi[ler]de taşımamız
42- Kezâ, (havada ve suda), binebilecekleri benzeşik taşıtlar yaratmamız
43-Şâyet dilersek biz,
Onları (sulara batırıp) boğabiliriz
İşte o zaman, hiç kimse imdatçıları olamaz
Hiçbiri, (oracıkta boğulmaktan) kurtarılamaz.
44-Ancak şu şık başka; onlara merhamet etmişsek,
Kendilerini bir süre daha yaşatmak istemişsek.
45-Yüz çevirdiler; kendilerine: “Önünüzdekilerden ve arkanızdakilerden sakının” denildiğinde,
“Sakının ki, (ilâhî) merhamete nâil olabilesiniz” diye bildirildiğinde;
46-Ayrıca, Rablerinin âyetlerinden herhangi bir âyet kendilerine geldiğinde.
47-“Allâh’ın size verdiği rızıktan (yoksullara da) sarf edin” dendiğinde kendilerine,
Dediler ki: “Allâh’ın, dilediği takdirde pekâlâ doyuracağı kimse[ler]den bize ne?
“[Ey yoksul müdâfiî Müslümanlar]! Tabiatıyla siz,
[Bu tavrınızla], tam bir şaşkınlık içinde değilsiniz de nesiniz?”
48-[Yine] dediler ki: “Siz sâdık kimselerseniz sözünüze,
O (dirilme ve yargılanma) vadi ne zamandır, hadi söylesenize bize?”
49-[Anlaşılan o ki ] onlar, kendilerini ansızın enseleyecek bir sesten başka bir şey beklemiyorlar
[Neyden yaratıldıklarına bakmaksızın, yüce yaratıcılarına karşı], esaslı bir hasım kesiliyorlar.
50-[Son Saat] o kadar ânî gerçekleşecek ki, [panikleyecekler]
(İşte o an), ne vasiyet edebilecekler
Ne de âilelerine geri dönebilecekler
51-Derken sûr’a üflenecek; [yeniden dirilecekler]
İşte o anda, kabirlerinden çıkıp Rablerine seğirtecekler
52-Ve: “Eyvâh! Bizi yattığımız yerden kim kaldırdı” diyecekler
(Bu sorunun cevâbını yine kendileri verecekler):
“Rahmân’ın bize vaat ettiği demek ki buymuş,
Demek ki, peygamberlerin her söylediği doğruymuş.”
53-İşte bunların olup bitmesi, bir tek sese bakar
[Ölüler merkadlerinden derhal ayağa kalkar]
Hepsi, toplu vaziyette hızla huzurumuza çıkar.
54-İşte o gün hiç kimseye zerre kadar dahî haksızlık yapılmaz
Hiç birisi, yaptıklarının hâricinde bir suçla cezâlandırılmaz.
443
55-0 gün cennet halkı, zevk ve sefâ ile meşgul olacaklar
56-Eşleriyle birlikte gölgeliklerde süslü sedirlere uzanacaklar
57-Cennette nice zevkler /taze yemişler tadacaklar
Üstelik, canlarının çektiği her şeye kavuşacaklar
58-Rahmeti sonsuz Rabbin, “mutlu yaşayın” hitâbına muhâtab olacaklar
59-[Rab buyuracak]: Ey mücrimler /ey bize tutanlar kafa (77)
Bugün, geçin bakalım (şöyle müminlerden) ayrı bir tarafa
60-“Ey Âdemoğulları! Ben [zamanında] sizinle ahitleşmemiş/sözleşmemiş miydim?
Şeytana kulluk etmeyin; çünkü o sizin apaçık düşmanınızdır (dememiş miydim)?
61-(Size: “Sâdece) bana kulluk edin” diye (emretmemiş miydim)?
“Dosdoğru yol bu yoldur işte” diye yol göstermemiş miydim?
62-(Gördünüz) işte, düşmanınız olan şeytan,
Saptırdı sizden birçok nesli [dosdoğru yoldan]
(O zaman) neredeydi aklınız /gitmiş miydi baştan?
63-Size vaat edilen cehennem, işte budur
(Bu azap, akıl etmemenizin bir sonucudur).
64-Küfretmenizin neticesi olarak,
Bugün ateşe destek verin; (çıra gibi ateşi tutuşturarak).
65-O gün, mühür basarız mücrimlerin /suçluların ağızlarına
Bizimle elleri konuşur, ayakları da tanıklık eder kazandıklarına
66-Biz (insanların iyi ile kötüyü ayıramamalarını) isteseydik,
(Gerçeği) görme melekelerini tümüyle yok ederdik.
0 vakit, (doğru) yoldan (çıkmak için) yarış ederlerdi
[Pekî] bu vaziyetteyken, (gerçeği) nasıl göreceklerdi?
67-Evet; eğer (irâdelerini ellerinden almak) isteseydik,
Onları, bulundukları yere çivilerdik
Güçleri, onları ne ileri götürebilirdi
Ne de geri döndürebilirdi.
68-Kimin ömrünü uzatırsak /artırırsak yaşını
Yeteneklerini kısar /tersine çeviririz yaratılışını
Hâlâ mı akılları ermiyor /düşünmüyorlar mı sonunu başını?
69-Biz şiir öğretmedik On’a
Doğrusu ihtiyâcı yok buna(Yenbeğıy:35/38)
O’[na vahyedilen] ancak bir Zikir /bir îkaz [Kitâbı]dır
Açık ve açıklayıcı bir Kur’an’dır [ki, Yüce Rabbin hitâbıdır].
NOT: ŞİİR, ASLINDA EN ÇOK O’NA YAKIŞIR.
Ama, O’na her şey FURKAN’la fark ettirildiğinden, başka ŞİİRE/ŞUURA
ihtiyacı yoktur. O, HİKMET ehlidir. “Şiir, hikmetlerle doludur”
kelâmının sahibidir.
*Diri yaşamayı tercih eden kişi, Kur’an’la ikâz edilsin/onunla uyarılsın
70-Ki diri/akıllı-anlayışlı kişi, [küfürden arındırılıp, îmâna] o Zikir’le adanılsın, *adak edilsin
Kâfirler hakkındaki o söz/“îmân etmezler” tespiti de, Kur’an’la açığa çıksın. *gerçekleşsin
Kıstas: ŞÜKÜR ve KÜFÜR, Ona buna bağlanış veya ondan bundan ayrılış değil; Kur’an’a bağlanış veyâ Kur’an’dan ayrılış…
444
71-Evcil hayvanları onlar için yarattığımızı sanki görmüyorlar?
Bizim eserimiz olan o davarlara [sâyemizde] sâhip bulunuyorlar.
72-Onları, biz boyun eğdiriyoruz kendilerine
Bu sâyede biniyorlar kimilerine
Kimisinin de (etlerinden) yiyorlar
73-Daha başka şekillerde de yararlanıyorlar
Meselâ (sütlerini sağarak) içecek elde ediyorlar
Hâlâ mı şükretmiyor /hâlâ mı itaat etmiyorlar?
74-(Şükretmek bir kenara), Allâh’ın dışında da ilâhlar ediniyorlar
Onların, kendilerine yardım/şefaat edeceklerinden ümitleniyorlar
75-Yok hâlbuki (o sözde ilâhların) bunlara yardım edebilecek güçleri
Aksine, kendileri (o sahte ilâhların) hazır kıta /emre âmâde askerleri
76-Sözleri seni üzmesin /takma kafana [hakkında] söylediklerini
İyi biliriz biz, hem [kalplerinde] gizlediklerini, hem de [dilleriyle] îlân ettiklerini
77-[Nankör] insan, Kendisini bir spermden yaratığımızı sanki bilmiyor?
[Buna rağmen bize karşı] esaslı bir hasım kesiliyor]
78-Kendi yaratılışını unutuyor da, (aklı sıra) bize misâl veriyor
Kalkmış: “Şu çürüyüp dağılmış kemikleri kim diriltebilir ki” diyor
79-Söyle ona. “Onu ilkin kim yarattıysa, işte O diriltir
Zîrâ Allah, yaratmanın her türlüsünü ziyâdesiyle bilir.
80-O öyle bir yaratıcıdır ki, [cihanda yoktur eşi]
Çekişen yeşilden /oksijenden, var eden odur ateşi
[Ateş yakmaya] yeltendiğinde içinizden herhangi bir kişi
Yalnız onunla /yani bu oksijen sebebiyle tutuşturabilir o ateşi
81- Gökleri ve yeri yaratan [O Yüce Varlık]
Kendileri gibisini yaratırken, çeker mi darlık?
Bilâkis [bu iş, Ona göre çok daha kolaydır]
O, her şeyi bilen mükemmel bir yaratıcıdır.
82-Bir şeyi (yaratmak) istediğinde, ona sâdece OL der
Onun “ol” dediği her şey, derhal oluş sürecine girer
83-SÜBHAN’dır /mükemmeliyetle donanımlı, noksanlardan arıdır
Her şeyin mülkiyeti kendi tasarrufunda /bizzat elinin altındadır
Nihâyet /eninde sonunda hepiniz,
Sâdece O Sübhân’a döndürüleceksiniz.Düzenleyen Abdurrahman Durdu hocamızdır.
Dileyen arkadaşların Yasin Suresi Meali sayfasına girerek yorumlarını bırakabilirler.
Bilhassa gelecek yorumarı merak ediyoruz, zahmet olmazsa konu altından yorumlarınızı eksik etmeyiniz.
Teşekkür ediyoruz.
Rabbim yazandan da paylaşandan da faydalanandan da razı olsun:)
YanıtlaSilAllah razı olsun değerli kardeşim.
YanıtlaSil